25 Nisan 2014 Cuma

Kadıköy'de bir Boğa


Heykel, 1864'de Paris'te heykeltıraş İzidor Bonhevr tarafından, Fransız gücünü Almanlara göstermek için yapılmış. Almanlar Fransız'ları yenince boğa heykeli Almanya'ya getirilmiş. Türkiye'nin 1. Dünya Savaşına Almanya ile girerek İngiliz ve Fransızlar'la savaştığı için, ''güç simgesi'' olarak bu boğa heykeli Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya Alman Kralı II.Wilhelm tarafından 1917 yılında armağan edilmiş. 

Heykel önce Kadıköy'e getirilmiş, sonra Beylerbeyi Sarayının bahçesine yerleştirilmiş, oradan Yıldız Sarayı'nın bahçesine. Oradan da Bilezikçi Çiftliğine. Sonrasında Gazi Ahmet Muhtar Paşa Köşkünün bahçesinde biraz kalır ve Mermer Köşk'ün bahçesine konur. 
Bir süre burada kaldıktan sonra Harbiye'deki Lütfi Kırdar Spor Sarayı'nın önüne konur. Bir süre burada kalır ve 1969 yılında tekrar Kadıköy Kaymakamlık binası önüne konmuş. Sonra 1987 yıllında Altıyol kavşağına taşınmıştır. 
Çeyrek asırdır Kadıköy'ün sembolü olan Boğa'nın bundan sonraki yeri ve kaderi bilinmez ama, milenyum jenerasyonu için Boğa=Kadıköy.

22 Mart 2014 Cumartesi

Trafik Işığı



Erken dönem Romalıları çeşitli trafik denetim yöntemleri geliştirdiler; tek yönlü sokaklar, park etme ve karşıdan karşıya geçme kuralları ve muhtemelen göbekli kavşaklar. İlk gerçek trafik işareti 1868'de Londra'nın Parlamento Meydanı'ndaki 6,7 metre yükseldiğindeki bir direğe monte edildi. Elle çalıştırılan, kırmızı ve yeşil lambalı bir işaretti bu, ancak kurulumundan kısa süre sonra patlayarak, sorumlu polis memurunun yaralanmasına neden oldu. Yüzyıl başında otomobillerin ortaya çıkmasından sonra şehir trafiği hızla gelişmeye başladı. Arabalar, atlı vagonlar, bisikletler ve yayaların aynı anda kavşaklardan emniyetli biçimde geçmenin bir yolunu bulması gerekiyordu. Sık sık kazalarla karşılaşılabiliyordu. Bu tür bir olaya tanıklık ettikten sonra, eskiden köle olan bir ailenin oğlu Garrett Morgan, elektrikli otomatik trafik işaretini icat etti. 1923 yılında aldığı patente göre alet "kolayca ve düşük maliyetle üretilebilir" nitelikteydi. Bu alet yaklaşık 1918'de, Morgan'ın kasabası Cleveland, Ohio’da kullanıma sokuldu. Üzerinde kırmızı ve yeşil ışık ile, ışık değişmeden önce öten bir zil vardı. Bundan kısa süre sonra kırmızı, sarı ve yeşil ışıklı trafik lambaları Detroit ve New York'ta görülmeye başlandı. Renkler büyük olasılıkla 1830'lardan beri kullanımda olan demiryolu işaretlerinden uyarlan-mıştı. Kırmızı daima "dur" anlamına gelmişti. Ancak yeşil "ikaz" anlamındaydı, şeffaf renk ya da beyaz ise "geç" anlamına geliyordu. Uyarlamadan sonra yeşil "geç" sarı ise "ikaz" anlamına geldi. Morgan buluşunu 40 bin dolara General Electric Corporation'a sattı. Morgan'ın çok sayıdaki buluşu arasında bir dikiş makinesi ile gaz maskesi de vardı. Morgan 1920'de Cleveland'da bir gazete çıkardı. Uzun ve başarılı kariyerinin ardından 1963'te, 86 yaşında öldü. 

Kaynak: National Geographic

Balayı ve Balayı'nın Tarihi



TERİMİN TARİHİ 1546'YA DEK UZANIR

Balayı her zaman gelin ile damat için her şeyden kaçış anlamına gelir. Bu, bugün böyledir. Geçmişte de aynen böyle olmuştur. Değişen tek şey kaçışın ardındaki nedendir. Antik Norveç'te hjunottsmanathr denilen süreç, damadın kaçırdığı gelini sakladığı süreçti. Kızın ailesi eninde sonunda aramayı bırakacak ve mutlu çift" damadın kabilesiyle yaşayabilecekti. Eskinin kur yapma teknikleri düşünülecek olursa, saklanmakta olan gelin ve damada her gün bir kap bal şarabı verilmesi şaşırtıcı değildi. Otuz bal şarabı günü ise "balayı"na karşılık geliyordu. 
Günümüzün egzotik tatilleriyle karşılaştırınca pek romantik değil belki ama amaca hizmet ettiğine şüphe yok. Taze çift kendisini ne kadar rahat hissederse, hamilelik olasılığı o kadar artıyordu ve hamilelik de birlikteliği pekiştiriyordu. Rönesans'tan sonra, biraz daha eğitimli taraflar söz konusu olduğunda, yeni evli ve iffetli olduğu varsayılan gelin ve damada sosyal baskılardan uzak, birbirlerini tanıma fırsatı sunmanın bir yolu olarak düğün sonrası "balayı" dönemleri moda oldu. 
Tatil olarak geçirilen balayı kavramı ise 19. yüzyıl, Victoria İngiltere'sinde ortaya çıktı. Endüstri döneminin taşımacılık alanında getirdiği yenilikler saye-sinde yeni evli çiftler için bir tren ya da lüks bir buharlı gemiye atlayarak bilinmeyen bir yere gitme fikri oldukça heyecanlı ve gerçekleştirilmesi kolay bir fikirdi. Balayı sözünün Fransızca'daki doğrudan çevirisi lune de miel olsa da, bu tür seyahatlere Fransa'da voyages â la façon anglaise (İngiliz tarzı yolculuk) denirdi. 
Seyahat yöntemleri çoğaldıkça, özellikle de hava yolculuğu yaygınlaştıkça, balayı seyahatlerinin de sayısı arttı. Artık daha az sayıda çift, eskiden balayı çiftlerine sunulan sükûnet ve soyutlanmaya gereksinim duyduğundan, yolculuklara kimi zaman arkadaşlar ya da aile üyeleri dahil olabiliyor ve şarap tadım gecelerinden deniz kayağına kadar çeşitli aktiviteler balayına dahil edilebiliyor.

Kaynak: National Geographic

6 Mart 2014 Perşembe

Rimel ve Rimelin Tarihi


Sürme adlı siyah bir makyaj malzemesi kullanan  İ.Ö 4000 yılının Mısırlıları, bugünkü kadınlar gibi sadece kirpiklerine değil, kaşlarına da rimel sürerlerdi. Ayrıca kadın da erkek de gözün badem biçimini, etrafına koyu renkli ovaller çizerek vurgulardı. Rimel yalnızca güzellik için değil, kem gözden korunmak ve muhtemelen çölün parlak ışığı altında (tıpkı atletlerin bugün göz altlarına boya sürmeleri gibi) gözlerin kamaşmasını önlemek  için de kullanılırdı. Sürme ayrıca çocuklarda göz hastalıklarını engellemek için sürülürdü

Bilinen ilk Sevgililer Günü mektubu




Bilinen ilk Sevgililer Günü mektubu Orleans dükü Charles tarafından 1415 civarında kaleme alındı. Londra Kulesi’ne hapsedilmiş olan Charles, mektubu karısına yazmıştı. O yüzyılda "valentine" sözü "sevgili" ile aynı anlamda kullanılmaya başlandı. Zaman içinde deyiş "tebrik kartı" anlamını da kazandı. Kalpler, aşk tanrısının çizimleri ve dantelli çerçevelerle  süslenen Valentine kartları Victoria döneminde iyice popülerleşti.